Ankara Çubuk İlçesi Hakkında geniş bilgi siz değerli okuyucularımız için ilçemiz hakkında geniş bilgileri sunuyoruz.
Çubuk kelimesi üzerine
Çubuk kelimesi farsça da çıb, Çubuk şeklinde kullanılmaktadır. Dilimizde çubuk veya çıbık olarak geçmiştir. Uzun değnek, ağaç, düz dal, odun, sopa, çomak, çöp, kökleşip kütük üzerine dikilen dal anlamına gelen Çubuk; artık bizim Milli kelimemiz olmuş, fethedilen ülkeler gibi kültürümüz üzün sayısız sayıları arasına girmiştir.
Biz onu öyle dallandırıp budaklandıkmışız ki; bağımız bahçemiz evimiz damımız hep onunla süslenmiş ve Edebiyatımızın vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Asma çubuğu, demir çubuk, kükürt çubuğu, davul veya dümbelek çubuğu, akümülatör çubuğu, yalıtkan çubuk, bağ çubuğu, balina çubuğu, boyunbağı çubuğu, çapraz çubuğu, denge çubuğu, baskı çubuğu, doldurma çubuğu, kontrol çubuğu, koşum çubuğu, rayba çubuğu, gibi şekline giren bu kelime; Anadolu’nun bağrına bir kazaya ad olunca daha da önem kazanmıştır.
Eskiden saraylarda ve büyük konaklarda tütün çubuklarını hazırlayan veya çubuk yapıp satan kimseyi çubukçu derledi. Eskiden tütün içmek için kullanılan uzun ağızlı 30-40cm den 2-2,5m ye kadar uzunlukta olurdu. Sigara kâğıdı bulunmadığı zamanlarda pek yaygın olan çubuk, en çık kiraz ve yasemin ağacından yapılırdı. Ayrıca gül ve başka güzel kokulu ağaçlardan pelesenkten fildişinden yapılma çubuklar da vardı.
Çubuk bir parçadan yapıldığı gibi yivlerle birbirine geçirilmiş üç-beş parçadan da meydana gelir. Ayrıca çubuk yapan esnaf da vardı. Usta esnaf lüle ve çubuklara kendi adalarını da kazırlardı. Bu çubukların üzerleri her türlü sana işlevleriyle bezenidir. Osmanlı saray ve konaklar altın, gümüş ve savatla süslenir, yer yer değerli taşlar da konurdu. Bilakis padişahların çubuklarına elmas pırlanta süsler de konulurdu.
Eskiden çubuk içmenin kendine has bir yolu yol damı vardı. Bundan dolayı saraylarda, paşa konaklarında çubukçu başı çubukçu ağaları ve ateşçi gibi görevliler bulunurdu. Çubuk içilirken ortaya önce takatuka denilen dikdörtgen şeklin ve pirinçten yapılmış küllük tabla konur. Daha sonra görevliler çubuğun lülesini tablaya dayar, ağız ucu da misafire uzatılırdı. Misafir sol eliyle tutar; ateşçi elinde sitil denilen ve içinde fındık ateşi adı verilen küçük kömür ateşleri dolu bir mangalla gelir. Çubukçu başı çubukların lülelerine maşa ile ateş koyardı.
Kullanmadığı zamanlarda çubukları koymak için yapılmış dolap veya duvarlara oyulmuş yuvalı ve raflı yere çubukluk denirdi. Çubukluk Türk mimarisinde önemli bir yer tutardı. Bunun türlü süsleri bezenmiş çeşitli biçimlerine rastlamak mümkündür.
Bir kumaş veya halının üstüne değnekle vurarak tozunu çıkarıp temizlemeye çubuklamak dendiği çoğumuz biliriz.
Çubuk deyince aklımıza; yeni yetişmekte olan bir ağaç sürgünü gelir. Biz buna fidanda deriz çiçeği burnunda olan gençlere ‘’fidan gibi’’ dediğimiz çık olmuştu. Kısacası gelişmenin büyümenin bir ifadesidir, Çubuk.
Hele bide sulayacak büyütecek, koruyup gözetecek insanları varsa dalları asırlara ulaşacak bir çınar gibi, heybet ve haşmetli günden güne gelişecektir.
Gerçekten de çubuk ağaçlık fidanlık bağlık bahçelik bir yerdir. İsmi cismine uygun cismi ismine…
Çubuk bir insan ümididir, dayanağıdır. Elindeki değneği ve güvencesidir. Ha bir çobanın elinde ya da olmuş ha Hz. Musa’nın elindeki asa…
Biz bunların hepsine birden bir ad vermişiz ÇUBUK…
Çubuk, ince zarifliğin ifadesidir, yaşken eğilir. Ona en güzel şekli ancak bu haldeyken verebiliriz.
Bu Çubuk bizim Çubuk’umuz geliniz ona bütün güzellileri biz verelim.
Çubuk ve civarı Anadolu’nun Türkler tarafından fethi sırasında ilk ele geçen yerlerdendir. Bu bölgeyi, Selçuklu komutanlarından Çubuk Bey ele geçirmiştir. Çubuk isminin buradan gelmiş olabileceği konusunda görüşler bulunmaktadır. Çubuk’un ilk isminin Çubuk abat (Çubuk’un abat ettiği yer) olması da bu görüşü desteklemektedir. Çubuk’a bağlı olan Kışlacık, Ahurköy, Yaylak, Aşağı ve Yukarı Okçular köyleri de 1402 Ankara Savaşı sırasında Yıldırım Beyazıt tarafından kullanılan yerler olup, kullanılış şekline göre adlandırılmıştır:
Kışlacık; karargâh olarak, Yaylak; hayvan otlakları, Ahurköy, ahırların bulunduğu yer, Aşağı ve Yukarı Okçular köyleri de vadiden gelecek olan düşmana karşı Osmanlı ordusu okçularının yerleştirildiği yerlerdir. Köy isimlerinin büyük bir kısmı 24 Oğuz Boyu’ndan birisinin ya adıdır ya da bu boy isimlerini çağrıştırır (Melik şah, Yukarı Çavundur, Büğdüz vb.)
Atatürk Çubuk’ta
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün
Çubuk’a yapmış olduğu geziler: 1402 Ankara Savaşı’na da sahne olan Çubuk Ovası üzerindeki Melikşah Mahallesi’nde, doğal olarak yer altından çıkan kükürtlü sıcak su kaynağı üzerine, Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan açık havuz şeklindeki hamamı, 1933 yılında ATATÜRK ziyaret etmiştir. Bu havuzda bir müddet dinlenmiştir. 16.06.1935 te ATATÜRK’ ün Çubuk’a Başbakan İsmet İNÖNÜ, Naşa Vekili Ali ÇETİNKAYA ve Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı TEKÇE ile beraber yapmış olduğu gezi sırasında çekilmiştir. Atatürk Caddesi üzerinde bulunan su kuyusu yanında bir hatıra fotoğrafı çektiren ATATÜRK, beraberindekilerle şimdiki belediye iş hanı arsasındaki çay bahçesinde dinlenmiş, halk ile sohbet ederken kendisine ayran ikram edilmiştir.
ATATÜRK Çubuk’un kuzeyinde bulunan Karagöl mesire alanına hareket etmiş, Kışlacık köyüne vardıkları zaman köy halkının sevgi gösterileri ile karşılanmış ve halkın dertlerini dinlemiştir. Burada bir müddet Ceviz ağacının altında dinlenmiştir. Karagöl’e ulaşıldığında, gölün doğal güzelliği ATATÜRK‘ü etkilemiş, hava ve suyunun çok iyi oluşu nedeniyle buraya Verem hastanesi yaptırılması gerektiğini söylemiştir. ATATÜRK ün burada öğle yemeği yediği söylenmektedir. Karagöl ile Aydos Yaylası arasında doğal yapısı nedeniyle, bu bölgede küçükbaş hayvancılığını geliştirmek amacıyla, ATATÜRK ‘ün emri üzerine Aydos Yaylasına mandıra yapılmıştır. Buradaki Merinos koyunlarının 6 Binin üzerine ulaştığı söylenir. Bu sürülerin baharla birlikte Aydos Yaylasına otlatmak üzere çıkarıldığı, sonbahar mevsimi sonlarında Ankara’ya götürüldüğü, otlak için yaylaya getirilen küçükbaş hayvanlardan elde edilen sütten kaşar ve beyaz peynir yapıldığı, bu peynirlerin at arabası ile yayladan alınarak Çubuk’ta depolandığı, hafta sonlarında Ankara’dan gelen kamyonla bu peynirlerin götürülerek Ankara halkının ihtiyacının giderildiği anlatılır. Yıllarca Atatürk Orman Çiftliğine bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren mandıra kapatılmıştır. Atatürk Mandırası’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı envanterine tescil işlemleri yapılmıştır.
Tarihi Çubuk Evleri
Kent içerisinde şu anda görülebilecek bazı tarihi yapılar bulunmaktadır. Bu yapılar Tüzün, Öker, Gedikoğlu, Korman, Balcı, Yıldırım, şen ve Yeni ailelerine aittir. Bu yapıların bazılar kerpiç, bazıları ise ahşap yapılardır ve Sivil Mimarlık örneği grubundadır. Bu yapıların çoğu Ankara Koruma Kurulu ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından koruma altına alınmıştır. Balcı Ailesi’ne ait olan yapı bir müddet hayvanlardan elde edilen süt ve peynir ürünlerinin depolanmasında ve buradan Ankara’ya sevk edilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca kaymakamlık konağı olarak ta kullanılmıştır. Bu tarihi mirasımız belediyemizin girişimiyle Kültür Bakanlığı’na tescil işlemleri yapılmıştır. Üçünün röleve projesi tamamlanmış olup birinin restorasyonuna başlanmıştır.
Çubuk’un Tarihçesi
Çubuk; ovaya ve içinden geçen çaya adını veren bir yerleşim merkezidir. Türklerin Anadolu’ya hâkim oldukları dönemde kurulan yerleşim yeri, Ankara’nın kuzey doğusunda, Karadeniz bölgesinin geçiş kuşağında yer alır. Adını kurulduğu yerin yeşil olmasından almıştır. Çubuk, Ankara Savaşı ile birlikte tarihi önem kazanmış bir ilçemizdir. ılk ve orta çağdan itibaren Kral ve ipek yolu güzergâhında bulunan Çubuk toprakları, tarihi gelişim sürecinde, ister yerleşme, ister ekonomik faaliyetleri ile bazen hızlanan, bazen yavaşlayan dönemleri yaşayarak günümüze gelmiştir. Orta Anadolu bölgesinin geçiş kuşağında bulunan kent, Çubuk Ovası ve Çubuk Çayı’nın suladığı topraklar, dünden bugüne yerleşmenin yoğunlaştığı tarım alanlarıdır. Ankara’nın fethedilmesinden sonra kurulduğu tahmin edilen Çubuk yerleşim alanı, tarih içinde Hattiler, Hititler, Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Bıraktıkları tarihi kalıntı ve izler; bu uygarlıkların kültür ve medeniyetlerini günümüze ulaştırmıştır. Çubuk ve çevresinde ilk yerleşen Türk boyları genellikle harabe ve yüksek yerleri seçerek yeni iskân merkezleri kurmuşlardır. Bu nedenle bölgede Roma ve Bizans dönemi izlerine rastlanır. Çubuk’ta Balıkhisar köyündeki kalıntılar, Camili ve Çat Köy’deki kale ve kalıntıları, Güldarpı köyünde yapılan kazılarda bulunan mermer aslan heykeli ve Yakup Derviş köyündeki mezar kalıntıları Roma ve Bizans dönemine ait kalıntılardır. Türklerin bölgeye yerleşmelerinin, Ankara’nın fethinden sonra gerçekleştiği kabul edilmektedir. Bölgeye gelen Türkler, askerlerinin yanında ailelerini, gelenek, göreneklerini, inançlarını ve yol boyunca kazandıkları maddi, manevi kültür değerlerini de yanında getirmişlerdir. Çubuk’ta bulunan Sele Köyü’nde türbesi olan Seyyid Kalender Veli, bir derviş olup, Horasan’dan gelen alperenlerdendir. Cumhuriyet Mahallesi’nde (Çubuk Lisesi yanında) daha önce bulunan ve şimdi yerinde iskân edilen binaların bulunduğu Gül Baba türbesi (zaviye) de döneme ait izler arasında yer alır. Gelen erenler, Ankara ve çevresinin Türkleşmesinde, yurt olmasında öncü olmuşlardır. Çubuk ve Ankara çevresi 1354 yılında Osmanlı hâkimiyetine katılmıştır. Osmanlı kaynaklarında Çubuk Bazarı, Çubuk abad aslında yerleşim yeri olarak geçer. Abad: mamur, şen ve bayındır anlamına gelir. Evliya Çelebi 17. yüzyılda doğudan batıya doğru yaptığı seferi anlatırken;
Çubuk ovasını 10 gün boyunca gezdiğini ve burasının 150 akçelik kaza, 7 nahiye ve 70 köyden oluştuğunu belirtmektedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinden anlaşılacağı üzere Çubuk’un 1648 yılında bir yerleşim yeri olduğu açıktır. 1902 yılında kaza olmuş, 1907 yılında Ankara’ya bağlı nahiyeye dönüştürülmüştür. 21 Ekim 1920’de TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Bakanlar Kurulu imzasıyla tekrar kazaya dönüştürülen Çubuk’ta bulunan Raylı (Akyurt )ve Sirkeli köyleri nahiye yapılmıştır. 1990 yılında Akyurt Çubuk’tan ayrılarak ilçeye dönüştürülmüş, 2005 yılında alınan kararla da Ankara Büyükşehir sınırları içerisinde yer almaya başlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk 1933 yılında; Melikşah Köyü’nde yer alan açık havuz şeklindeki Melikşah hamamını, 16.06.1935 tarihinde Başbakan İsmet İnönü, Ali Çetin kaya, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Tekçe ile yaptığı gezide Çubuk’u ziyaret etmiştir. Çarşı merkezinde üzeri kapalı tutulan su kuyusu yanında hatıra fotoğrafı çektiren Atatürk ve maiyetindeki heyet ile birlikte şimdiki belediye binasının bulunduğu çay bahçesinde istirahat etmiş, halk ile sohbet ederek daha sonra Kışlacık Köyü
ve Karagöl’ü ziyaret etmişlerdir. Aydos Dağı Yaylası’nda küçükbaş hayvancılığı geliştirmek amacıyla Atatürk’ün emri ile yaylaya mandıra yapılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk “Tarih, bir milletin kanını, hakkını ve varlığını hiçbir zaman inkâr edemez” diyerek tarihin önemini vurgulamıştır.
Ankara Savaşı 1402
Kaynaklarda, 1402 Ankara Savaşı olarak bilinen ve Timur imparatorluğu ve Osmanlı Devleti arasında geçen bu savaş, Ankara’nın kuzey doğusunda, Çubuk Ovasında ve köylerinde yapıldığından, yöremizin tarihi açısından önem taşımaktadır. 15.yüzyılda devletten imparatorluğa, Dünyanın tek hâkimi olma hırsı ve ihtirası iki Türk devletini Anadolu’da karşı karşıya getirmiştir. Timur’un kendisini Cengiz han imparatorluğunun varisi olarak görmesi, Timur Han’ı Anadolu ve Suriye seferine yöneltti. Yıldırım Beyazıt Han da; Oğuz Han’dan geldikleri yirmi dört oğuz boyundan Kayılara mensup olduğu iddiasıyla ata yurduna yönelerek Timur’a karşı siyasi gücünü ve konumunu kuvvetlendirmek istiyordu. Bu nedenle Yıldırım Beyazıt Han 1258 yılında, Moğolların Bağdat’ı istilası sonucunda Bağdat’tan kaçarak Mısır’ daki Memluk Devletine sığınan halifeden “Rum Sultanı” unvanını alarak Anadolu hâkimiyetini mefiru kılmıştır.
Balkanlarda HHıristiyanlara karşı Yıldırım Beyazıt’ın yaptığı savaşlarda elde ettiği başarılar Timur’un takdirine sayan oluyordu. Fakat bu durum Timur’un Anadolu ya yönelmesine engel olamadı. Çünkü Yıldırım Beyazıt a karşı başarısız olan Anadolu beyleri sürekli Timur u Beyazıt a karşı kışkırtıyorlardı. Buna bağlı olarak Timur’un Bağdat’a aldığında buranın hâkimi Ahmet Celayir, ardından Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’un önce Memluk Devletine daha sonra Osmanlı sarayına sığınmaları Timur ordusunun Anadolu ya yönelmesini kaçınılmaz kıldı.
Erzincan ve Sivas’ın Timur’un hâkimiyetine girmesi, iki devleti doğuda sınır yaptı. Hele Timur’un Sivas’ı alarak kaledeki esirleri diri diri gömüp, kan akıtmama sözünü yerine getirerek Osmanlıyı tehdit etmesi; Beyazıt’ın bunu hakaret sayması, savaş kaçınılmaz kılmıştır. Timur Sivas’ı alarak Anadolu’ya yapacağı seferlerde ileri karakol olarak kullandı. Anadolu da Timur ile Beyazıt’ın birbirini küçük düşürücü tehditkâr mektupları, birbirine sundukları kabul edilemez teklişer, iki tarafı Çubuk Ovasında karşı karşıya getirdi. Tokat, Kırşehir, Kızılırmak kıvrımı takipleri sonunda Ankara’yı kuşatan Timur; Beyazıt’ın Kalecik üzerinden Ankara’ya geldiğini haber alınca kuşatmayı kaldırarak, Çubuk Ovasına çekildi. Ankara Savaşı 1402 Osmanlı ordusu da peşinden ovadaki yerini aldı. 28 Temmuz 1402 Cuma günü, yapılan savaşın geçtiği alan, bugün Esenboğa Havalimanı’nın batısındaki, Kızılca Köy deresinin Çubuk Çayı’na kavuştuğu, Kutu ören, Yazır, Melikşah, İki pınar, Kızılca ve Dumlupınar köylerinin bulunduğu alanda cereyan etmiştir. Timur’un ordusu Süvari ve Şövalyelerden, Beyazıt’ın ordusu ise piyade askerlerden oluşuyordu. Sayılar kaynaklarda oldukça farklı belirtilmesine rağmen Beyazıt’ın 70-80 bin kişilik kuvvetine karşılık; Timur’un ordusu bunun iki katı idi. Savaşın yoğunlaştığı anda, Osmanlı Devleti yönetimindeki Kara Tatar’larla, Timur’un savaşlarında savaşan beylerinin yanına geçen Anadolu Beyliklerine ait kuvvetler bu savaşın seyrini değiştiren en önemli gelişmedir. Günü birlik savaşta ikindiye doğru Osmanlı sipahileri dağılmış bütün beceri ve gayret piyadeye kalmıştır. Bu direniş ne yazık ki yenilgiyi önleyememiştir.
Osmanlı Devleti Ankara Savaşı ile ilk yenilgisini aldı. Beyazıt Timur’un komutanı Mahmut Han tarafından şimdiki Sarayköy çıkışındaki Yarma’da olduğu tahmin edilen bir yerde esir alındı. Kafes içinde Timur ve ordusu ile Anadolu’da gezdirildi. Savaşın sonunda Anadolu’da beylikler yeniden bağımsızlıklarını kazandılar. Osmanlı devletinde siyasi birlik bozularak fetret dönemi başladı. Bizans imparatorluğu tehditten; Avrupa Devletleri ise istiladan bu savaş sonunda bir müddet kurtuldu. Ankara Savaşı sonunda Osmanlı Devleti İslam dünyasında ve bölgede; Timur imparatorluğuna karşı rakip olma gücünü kaybetti. Timur batı seferinin sonunda Anadolu’yu yakıp yıkarak terk etti. Savaşın sonunda bölgemizdeki yerleşim yerlerinde bulunan köylerimiz onarılamayacak yaralar aldı. Timur’un ilçemizde faydalı tek bir eseri Melikşah Köyü’nde yaptırdığı açık hava hamamıdır. Timur’un komutanlarından Esenboğa( Esenboğa )ve Mahmut Han’ın (Mahmut oğlan ) isimleri yerleşim birimlerine verilerek dünden bugüne ulaşması sağlanmıştır.
Coğrafi Yapı
İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Sakarya bölümünde yer alan Çubuk, Şabanözü ve Orta, Kızılcahamam ve Kazan, Kalecik ve Akyurt ile çevrilidir. Güneyinde de Keçiören ve Yenimahalle bulunur. Çubuk, Karadeniz ile iç Anadolu Bölgesinin geçiş alanını oluşturan; Köroğlu dağlarının güney uzantıları arasında kalan ova ve platoluk bir sahadır. Bu saha; bugün her ne kadar dağ olarak ifade edilse de aşınarak birer aşınım yüzeyi veya birer yüksek plato özeliğinde olan kütlelerle çevrilidir. Günümüzde köy veya beldelerin bulunduğu bu platolar aynı zamanda birer yayla özelliği taşımaktadır. Ortalama yükseklikleri 1400 metreyi bulan, birer yüksek plato özellindeki Karyağdı ve Mire dağları Çubuk’un batısını oluştururken, Işık dağı ve Aydos Dağı1500 metreyi geçen yükseltisiyle kuzeydedir. 28 km. uzaklıkta bulunan ve bir krater gölü olan Karagöl yer alır. Doğuda ise 1900 metreye ulaşan idris ile Kar basan Dağı yer alır. Bu yükseltiler arasında, Kuzeydoğu-Güneybatı doğrultusunda uzanan Çubuk Ovası20 km. uzunluğu ve 15 km. ye varan eni ile geniş bir alanı kaplamaktadır. Çubuk aktif deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Taşıdığı alüvyonlarla çöküntü hendeğini, verimli bir ovaya dönüştüren Çubuk Çayı; uzun süre ilçeye hayat vermiş, Çubuk’un Yeşil Çubuk adıyla anılmasını sağlamıştır. Ankara’nın su ihtiyacının karşılanması için Ovanın güney ve kuzey uçlarında bulunan iki boğaz üzerine Çubuk I ve Çubuk II barajları yapılmıştır.
İklim ve Bitki Örtüsü
Çubuk genellikle kara ikliminin hüküm sürdüğü Ankara’da farklı iklimler vardır. Güneyde İç Anadolu’nun hususiyeti olan step-bozkır iklimi, kuzeyde ise Karadeniz bölgesinin yumuşak ve yağışlı özelliği görülür. Ankara ilinin kışları çok soğuk ve yazları da çok sıcaktır. Yıllık ısı değişikliği 40°C ile -24,9°C arasındadır. Ortalama yağış ilçelerde farklıdır. Yağış 300 mm ile 540 mm arasında, havadaki nem oranı ise % 40-79 arasında değişir. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Tuz gölüne inildikçe yağış azalır. Ortalama karlı gün sayısı bir ayı geçmez. İlin büyük kısmında bozkır (step) bitkileri görülür. İlkbaharda yeşil olan arazi yazın sararmış ve kurumuş otlarla kaplıdır. İlin kuzey ve kuzeybatısında deniz ikliminin tesiri görülür ve bu bölge geniş ormanlarla kaplıdır. Yağmur bulutlarını ormanlar ve kuzeydeki dağlar çekerek güneye inmesini önler. Ormanların çoğu korular ve baltalık orman halindedir. Yüzölçümünün % 10’u ormanlıktır. Arazinin yüzde 15’i çayır ve meradır. Tahıl ise en geniş araziyi kaplayan bir bitki örtüsüdür.
Karagöl, Çubuk ile Kızılcahamam arasında, Kavak Dağı ile Yıldırım Dağı eteğinde küçük fakat çok derin, krater bir göldür. Gölün çevresi mükemmel bir doğal güzelliğe sahiptir. Çubuk’a yaklaşık 40 km. uzaklıktadır. Çevresinde spor yapma imkanı vardır. Gölün her iki tarafı yamaçlarla çevrili olup, etrafı çam ve dağ kavağı ile çevrilidir. Göl kenarındaki ormanların içinde kaynak suları vardır. Bu sular çıkış noktasında oldukça soğuktur. Hatta kayaların aralarından çıkan suların suyun son derece soğuk olmasından dolayı Ağustos aylarında dahi donduğu görülür. Ormanlık bölgelerde av hayvanlarına rastlamak mümkündür. Tepelerde yaz aylarında bile kara rastlanır. 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda, Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ın orduları burada iskân etmişler ve su ihtiyaçlarını karşılamışlar. Göl içinde yüzmek oldukça tehlikelidir.
Çubuk II Barajı kente 4 km. uzaklıkta olup, Aşağı Çavundur Köyü toprakları üzerinde, dar bir boğazda toprak dolgu olarak 1964 yılında yapılmıştır. Baraja Çubuk-Karagöl yolu üzerinden ayrılan bağlantı bir yolla gidilmektedir. Ankara’nın içme suyu ihtiyacını karşılamak ve Ankara’yı Çubuk Çayı’nın taşkınlıklarından korumak amacıyla yapılan barajların ikincisidir. Bu barajın en önemli özelliği tamamen Türk düşünce, emek ve parasıyla meydana getirilmiş olmasıdır. Çubuk II Barajı da doğal güzelliği ve mesire yerleri ile oldukça yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Kavşakkaya Barajı
Çubuk Özlüce Köyü Mevkii’nde 1 Nisan 2005’de inşaatına başlanan Kavşakkaya Barajı, Ankara Su ve Kanalizasyon idaresinin (ASKı) kendi kaynaklarıyla 14 ayda yapıldı. 58 milyon metre küp su tutma kapasitesine sahip Kavşakkaya Barajı, Başkent’in içme suyuna büyük destek sağlamaktadır. Kavşakkaya Barajı’ndaki su, çelik boruyla 23 kilometre uzağındaki Kurtboğaz Barajı gölüne boşalmaktadır. Bu sebepten Kavşakkaya, Kurtboğazı Barajı’nı besleyen bir ”depo baraj” görevi yapmaktadır.
Hacılar Köyü
Hacılar Köyü şelalesi köyün 2 km ilerisinde piknik alanı bölgesindedir. Şelale Avcı ova Köyü’nden gelen akarsu üzerinde köyün hudutları içerisindeki Sıçan Deresi diye bilinen bölgede (Kılıç Kayası’nın hemen ilerisinde) kendiliğinden oluşmuştur. Şelalenin yüksekliği yaklaşık 5 metre civarındadır. Çubuk ve çevresinde bilinen tek şelaledir. Hacılar Köyü şelalesi bu bölgede tek olma özelliğinin yanında hemen yakınında çok güzel bir piknik alanı mevcuttur.
KAMP VE PİKNİK YERİ
Ay Kayası
Ay kayası Çubuk’un kuzeyinde Yeşil kent ( Ahurköy ) ile Uluağaç Köyü yaylaları arasında bozulmamış doğası, buz gibi suyu, harika manzarası ile görülmeye değer mesire yerlerindendir. Çubuk’a yaklaşık 38 Km uzaklıktadır. Ulaşım Uluağaç Köyü’nden 5 Km.lik yolla sağlanmaktadır. Yaz aylarında kamp ve piknik yapmak için ideal bir yerdir. Ay Kayası doğal güzelliği ve mesire yerleri ile yaz aylarında hafta sonu oldukça yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır. Ulaşımı rahat, yolu ise tamamen asfalttır.
Kervancı Köprüsü
Bugüne kadar sadece çobanların bildiği, Aşağı Obruk ve Yiğitler Köyü arasında bulunan yapım tarihi bilinmeyen taş köprü kemeriyle günümüze kadar dimdik ayakta kalmış. Kimine göre kervanların geçtiği bu köprüye çobanlar Kervancı Köprüsü” adını takmışlar. Köprünün altın dan Obruk Çayı akıyor. Yine köprünün çevresinde bulunan zengin şurasıyla doğa tutkunlarının keşfini bekliyor.
ÇUBUK’UN MAHALLELERİ
Akkuzulu, Ankara’ya 44 km, Çubuk’a 10 km uzaklıktadır. Köyün girişinde sol tepecikte Bizans döneminden kaldığı inanılan bir hamam bulunmuştur. Hamamın sıcak suyu hala yamaçtaki bir evin ahırından akmaktadır. 1964’lü yıllarda Halil Küt tarafından bulunan bu hamamın içinde saf altından yapılmış bir aslanağzı bulunmuş ve devlet güvencesine alınmıştır. Akkuzulu Mahallesi organik tarım ürünleriyle özellikle lezzetli domatesleriyle adını duyurmuştur.
Kuruçay Köy Müzesi
Yenice Mahallesi
Kuruçay Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin, Kuruçay Köyü’nde kurduğu müzede Osmanlı’dan günümüze tarihe ışık tutan materyaller sergileniyor. Köy konağının bir bölümü, Kuruçay Köyü Dernek Başkanı ve Çudef Başkanı olan Recep Taş önderliğinde köy müzesine çevrilmiştir. Müzenin bir bölümüne köyde eskiden kullanılan ev eşyaları konulmuş. Ev eşyalarının içinde silahlar, ibrikler, su kapları, idare, gaz lambaları, lüksler, sürahiler, testiler, çıkrıklar ve semaverler bulunmaktadır. Tahıl ürünlerinin değerlendirilmesinde kullanılan dibek tokmağı, elekler ve hayvanlara takılan boyunduruk gibi küçük aletler de başka bir bölümde sergileniyor. Orta bölümde ise Kuruçay Medresesi’nde birçok öğrencinin ilim öğrenmesine vesile olmuş, Kuruçay Köyü ve çevresinin de istifade ettiği Osmanlıca eserler sergilenmektedir.
Yenice Mahallesi, Çubuk-Ankara yolu üzerinde olup, Çubuk’a uzaklığı15 Km’dir. 1402 yılında Ankara Savaşı’nın geçtiği alandır. Esenboğa Uluslar arası Hava Limanı’na komşudur. Mahalle içinden geçen Çubuk Çayı nedeniyle tarım en önemli geçim kaynağıdır. Yenice Mahallesi’nde bulunan kum ocakları birçok ailenin geçimini sağlamaktadır. Ayrıca Yenice Mahallesi’nde Ankara Savaşı’nın geçtiği 50 dönümlük alan üzerinde, Ankara Savaşı Panoramik Parkı yapım çalışmalarına başlanacaktır.
Yukarı Çavundur, Çubuk’a bağlı bir mahalledir. Yukarı Çavundur Mahallesi’nin geçmişi Oğuzların Bozuk koluna dayanır. Yukarı Çavundur Köyü 1998 tarihinde belediyelik olmuştur. 2007 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sisteminin sonuçlarına göre nüfus 2580 kişidir. Nüfusu yaz mevsimlerinde ve vişne sezonlarında 5 Bine kadar çıkmaktadır. Köyün iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir. Rakıma bağlı olarak kışları dondurucu soğukları vardır. Yazlarım ise şehrin rakımının yüksek oluşundan dolayı sıcaklıklar fazla hissedilmez. Her yıl vişne sezonunda şenlik düzenlenmektedir. 2010 yılında yapılan festival 9. şenliktir. Şenlikle, Ankara’nın değişik yerlerinden gelen misafirlerle toplam 10 bin kişi şenliğe katılmaktadır. Şenlik yörenin ekonomisi ve tanıtımı için çok önemlidir. Bu şenlikte yöresel ürünler pazarlanmaktadır ve konserler düzenlenmektedir.
Ovacık Köyü
Köyün tarihi, bazılarına göre Hititlere kadar, bazılarına göre ise Ankara Savaşı öncesine dayanmaktadır. Daha önceki adı azıcık anlamında “Acık” iken, Cumhuriyetten sonra Ovacık olarak değiştirilmiştir. Ankara Savaşı sırasında köyün etrafının ormanlarla kaplı olduğu söylenir, fakat bugün bu ormanlar yoktur. Yapılan arkeolojik kazıdan bir aslan heykeli çıkarılmıştır. Bunun Bizanslılar dönemine ait olduğu söylenmektedir. Köyde tarım, hayvancılık ve arıcılık halkın başlıca geçim kaynağıdır. Arpa, buğday, nohut, mercimek ve fiğ yetiştirilmektedir. Ayrıca vişne ziraatı gelişmiştir. Şu anda 300 ağaçtan vişne alınmaktadır. Yeni dikilenlerle bu sayı 500’e ulaşmıştır. Bundan başka sebze olarak domates, biber, fasulye, salatalık, kabak; meyve olarak da vişne, ahlât eriği, kuşburnu, alıç ve yaban eriği yetiştirilmektedir. Büyükbaş hayvancılık gelişmiş olup, köyde 200 büyükbaş hayvan bulunmaktadır. Köyde birkaç aile, tahminen 200 kovanla arıcılık yapmaktadır.
Durhasan Köyü
Çubuk’un kuzeybatısında dağlık bir yörede kurulan köy, 20 km uzaklıktadır. Doğusunda Karagöl yolu batısında Otacı, kuzeyinde Kuruçay, Kışlacık, güneyinde Ovacık, güneybatısında Özlüce (Maki) köyleri bulunmaktır. 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda iki askerin yerleşim alanına gelip arkadaşına “Dur Hasan” demesi ile köyün adının aldığı rivayet edilir. Köyde cami ve 1994 de yapılmış olan iki katlı bir köy konağı bulunmaktadır. Köyde bulunan ilköğretim okulu açıktır ve Kışlacık Köyü ile aynı okul kullanılmaktadır. Köy yolu asfalttır. Hayvancılık ve bahçecilik köyün başlıca geçim kaynaklarıdır. Köyde büyükbaş ve küçükbaş olmak üzere 900 hayvan vardır. Tarımsal olarak buğday, arpa, meyve ve sebze yetiştirilir. Başta salatalık ve turşuluk olmak üzere fasulye, biber, domates yetiştirilen başlıca sebzelerdir. Özellikle son yıllarda vişne ile birlikte elma ve armut bahçelerinde de artış olmuştur. Son sayımlara göre köyün nüfusu 350’dir.
Karadana Köyü
Bodurlar Mağarası Karadana Köyü Çubuk’a 15 km. uzaklıktadır. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan köyün Boztepe mevkiinde ünlü Ankara Armudu yetiştirilmektedir. 200 yıllık geçmişi olan Karadana Köyü, Bodurlar Mahallesi’nde bulunan mağaraların geçmişte tahıl deposu yada ağıl olarak kullanıldığı sanılmaktadır.
Aşağı Çavundur
Mahallesi
Çubuk’un ünlü turşularının üretildiği mahalledir. Önemli bir geçim kaynağı olan turşuculuk yanında vişne, armut ve elma üretilmektedir. Ankara’nın en yoğun piknik alanı olan Çubuk II Barajı, Karagöl ve Ay Kayası, Aşağı Çavundur Mahallesi sınırları içerisindedir. Çubuk’a çok yakın olan Aşağı Çavundur her yıl yapılan Çubuk Uluslar arası Turşu ve Kültür Festivali’ne adını vermiştir. Aşağı Çavundur’ da özellikle salatalık ve karışık turşusu, gerek Türkiye ve gerekse dünyada adından söz ettirmektedir. Aşağı Çavundur Mahallesi’ndeki hemen hemen her ev bir turşu imalathanesi durumundadır. Mahallede ayrıca organik tarımda yapılmaktadır.
Özlüce Köyü Ankara’ya 59 Km. Çubuk’a 19 Km. uzaklıktadır. Köyün çevresinde eski zamanlardan kalan tarihi eserler bulunmaktadır. Özlüce Köyü’nde Çubuk’un diğer köylerinde olmayan “Saç Parası” isimli bir adet günümüzde de uygulanmaktadır. Bu adet düğünlerde erkek tarafına misafir olanların yemekten sonra sofradan kalkmadan kendi aralarında para toplamasıdır. Ayrıca arife günü tüm köylüler toplanarak “Sılayı Rahim” uygulanır. Tüm köylüler birlikte yemek yerler. Yöreye yapılan Kavşak kaya Barajı Özlüce Köyü sınırları içindedir. Özlüce Köylüleri girişimcilikleri sayesinde özellikle süs bitki ve fidancılıkta Ankara çapında bir üne kavuşmuşlardır. Köyde bulunan 48 derecedeki termal su girişimcileri beklemektedir. Çubuk’a 6 km uzaklıkta bulunan Mutlu Köyü sınırları içerisinde tespit edilen yaklaşık 240 hektar alanda Organize Hayvancılık Bölgesi kurulmuş olup, dağınık vaziyette ve yerleşim içerisinde kalmış tüm ahırların burada toplanarak hayvancılık ile ilgili mezbaha, yem fabrikası, hayvan karantina merkezi ve hayvan hastanesi, et entegre tesislerinin bu alan içerisinde kurulması planlanmaktadır. Konu ile ilgili Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile görüşmeler sürdürülüyor. 1/5000’lik yerleşim planı ve modül projenin müteahhit Firma tarafından tamamlanmasını müteakip müteşebbis teşekkülü kurularak, altyapı projeleri yaptırılmaya başlanarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yeterli kamulaştırma işlemleri bitirilmiştir. 26.08.2010 tarihinde altyapı ihalesi yapılmış olup, ortalama 18 ay içerisinde bitirilmesi planlanmaktadır. Çubuk’a 35 bin besi hayvanını barındıracak olan bu proje Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca 2006 yatırım programına alınarak 200 bin YTL kredi tahsis edilmiştir. Çubuk’ta köy işletmeleri dâhil toplam işletme sayısı2 bin 450 adettir. Geçimini hayvancılıkla sağlayan, hayvan tüccarlığı yapan çok sayıda esnaf bulunmaktadır.
Meşeli Köyü
Köyün daha önceki adı Sarıkürk ’tür. Köye ilk yerleşen kişinin giyimi nedeniyle verilmiş bir addır. Çevresi meşelik olduğundan daha sonra Meşeli adını almıştır. Köye ilk gelenler köyün 5 km. aşağısında Yıkık Cami mevkiine (yaklaşık 1300’lü yıllarda) yerleşir ve daha sonra bugünkü (1800’yıllarda) yere taşınırlar. Köyün doğusunda Kuş Sivrisi, batısında Ay Kayası, güneyinde Fırın Deresi ve Gök Seki, kuzeyinde ise Ilıman mevkileri bulunmaktadır. İçinden bir çay geçtiği için köy sulaktır. Sebzecilik ve meyvecilik yapılmaktadır. Fasulye, kabak, domates ve biber gibi sebzeler ile kiraz, vişne, elma, armut, Hasan Dede üzümü gibi meyveler yetişmektedir. Selvi, kavak ve söğüt ağaçları bulunan köyde ayrıca küçük ve büyükbaş hayvancılık yapılmaktadır. Meşeli Köyü’nde bir de Alabalık üretim çiftliği ve restoranı hizmet vermektedir. Köyün doğusunda ve batısında iki türbe bulunmaktadır. Bunların Horasan’dan gelen Kuzu kıran ve Muradı adında erenler olduğu söylenmektedir. Hacı Muradı Türbesinin yanındaki ağaçlara kutsallık nedeniyle dokunulmadığı için ağaçlar alabildiğine büyümüş ve gelişmiştir.
Sele Köyü
şah Kalender Veli Türbesi Sele Köyünün kuruluş tarihi, 1211 yılında Seyit Siyami ve oğlu Kalender Veli’nin Horasan’dan gelerek köye yerleşmesiyle başlar. Kalender Veli, savaşta askerlere sele ile su taşıdığı için, köy Sele adını almıştır. Şah Kalender Veli’nin bu köyde türbesi bulunmaktadır. Şah Kalender Veli Türbesi, Sele Köyü’nde bir dere kenarında ve küçük bir tepe üzerindedir. Köyün geçim kaynağı tarımdır. Kıraç arazide arpa, buğday, yulaf, mercimek vb. tahıl; sulak arazide ise, sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Küçük çapta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirilmektedir.
Gümüşyayla Mahallesi
Hasandede Türbesi Gümüşyayla Mahallesi, Çubuk Ovası’na hakim bir noktada Mire Dağı eteklerinde kurulmuştur. Hasandede Türbesi yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır. Türbede yatan kişinin kim olduğu konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Türbede adak adayıp, kurban kesenlerin dileklerinin yerine geldiği inancı yaygındır.
Hacılar Köyü
Hacılar Köyü Çubuk’a bağlı, Aydos Dağı’nın eteğinde, Çubuk Çayı Vadisi’nde kurulmuş bir dağ köyüdür. Ankara’ya 62 Çubuk’a 23 km uzaklıktadır. Köyün geçmişi sözlü kaynaklara göre yaklaşık 540 yıl öncesine dayanmaktadır. Köyün adının Horasan’dan gelen ve hacı olan üç kardeşten birinin bu bölgeye yerleşmesinden kaynaklandığı rivayet edilmektedir. Köyde Kayası mevkiindeki sivri tepelerde mağaralar bulunmaktadır. Çubuk’un en yüksek noktalarından biri olan Ak tepe eteklerinde tarihi bilinmeyen kale kalıntılarına rastlanırken Hacılar-Avcı ova Köyleri arasında köyün yaylası yer almaktadır. Ayrıca Hacılar şelalesi görülmeye değer bir doğa harikasıdır.
Avcı ova Köyü ve Kalesi
Avcı ova Köyü, Çubuk’a 30 km. uzaklıkta bir dağ köyüdür. 1402 Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıt’ın askerlerinden Avcılar bölümünün burada konakladığı sanılmaktadır. Köyde 1923 yılında ibadete açıldığı belirtilen eski bir cami tavan işlemleriyle dikkat çekmektedir. Avcı ova’dan en yüksek noktasında köyün hemen yakınındaki tepede tüm çevreye hakim konumda kale kalıntıları bulunmaktadır.
Melikşah Mahallesi ve Tarihi Hamamı
Çubuk’un güney batısındaki Melikşah Köyü sınırları içinde yer alan hamam; 1402 Ankara Savaşından sonrası Timur tarafından kızı Melikşah adına yaptırılmıştır. Kuzey Anadolu fay hattının güney kollarından Çerkeş – Orta – Çubuk kolunun güney ucunda kaynağı bulunan hamam şifalı olduğu gerekçesi ile Timur tarafından bir açık hava hamamı şeklinde imar edilmiştir. Yüzyıllar boyu kullanılmış olmasına karşın gereken özen gösterilemediğinden eski özelliğini gün geçtikçe kaybetmiştir. Suyu deri hastalıklarına iyi geldiği bilinen hamam, 1979 yılında yapılan sondaj çalışmaları sonunda suyunu kaybetmiş ve kurumuştur. İçinde demir-oksit miktarı fazla olan kırmızı(laterit) toprakla (Yuşa) çamurlandıktan sonra yapılan banyoların deri hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Açık havuz şeklindeki hamamı, 1933 yılında ATATÜRK ziyaret etmiş, havuzu temizlettirmiş ve burada bir müddet dinlenmiştir.
Ağılcık Mahallesi
Ağılcık Mahallesi ve Çeşmeleri Ağılcık Mahallesi kurucuları buranın ilk isminin Tekke Köyü olduğunu söylerler. Kesin olmamakla birlikte tam olarak kuruluşu beli değildir. Daha önce köy olan mahallenin Ağılcık Köyü yerleşkecileri Derviş oğulları Osman oğulları, Osman Hüseyin, İsmail Veli Hümmet, Balıkesir Kurt dere’den gelme ibiş oğulları Müsellim gille kardeş olup köyün ilk yerleşen kişileridir. Arıcılar’da Arıcı koca Sülalesi olarak Kızılcahamam Aluç’tan gelme imamgil Sülalesi Maki’den gelmiştir. Mahalle de hayvancılık, tarım, kavun, karpuz, vişnecilik yapılmaktadır. Ağılcık’ta iki tarihi çeşme bulunmaktadır. Biri Eğrek mevkii, diğeri köy içerinde olup tarihçesi 1314 yılına dayanmaktadır.
Karataş Köyü
Kavaklı Köyü Ankara’ya 60 Km, Çubuk’a 18 Km uzaklıkta olan Kavaklı Köyü’nün kuruluşunun Bizans döneminde olduğu sanılmakta ve aynı dönemden kalma tarihi çeşme hala kullanılmaktadır. Köyün kurulduğu tepeye Aşağı Tuzla denilmektedir. Kara sakal Dede mevkiinde bir piknik alanı vardır. Vişne, buğday ve fiğ köyün en önemli tarımsal ürünleridir. Dağ Köylerinden biri olan Karataş, Ankara’ya 50 Km, Çubuk’a 6 Km uzaklıktadır. Adını çevredeki siyah taşlardan alan Karataş Köyü’nde, 1287 ve 1413 yıllarında yapılan iki tarihi çeşme Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korumaya alınmıştır. Kocapınar Çeşmesi günümüzde de önemli bir su kaynağı olarak kullanılıyor. Köyde bulunan bir türbeninse kime ait olduğu bilinmemekle birlikte, vücudunda kuru sancı ve ağrı olan kişilerin bu türbeye gelerek şifa buldukları inancı yaygındır. Köyün mezarlığında ilginç kaya mezar taşları bulunmaktadır. Karataş’taki mağaralar da ilginç yapılarıyla dikkat çekiyor.
KavaklıKöyü
Ankara’ya 60 Km, Çubuk’a 18 Km uzaklıkta olan Kavaklı Köyü’nün kuruluşunun Bizans döneminde olduğu sanılmakta ve aynı dönemden kalma tarihi çeşme hala kullanılmaktadır. Köyün kurulduğu tepeye Aşağı Tuzla denilmektedir. Karasakal Dede mevkiinde bir piknik alanı vardır. Vişne, buğday ve fiğ köyün en önemli tarımsal ürünleridir.
Yakuphasan Köyü
Yakuphasan Köyü Çubuk’a 25 Km uzaklıkta olan Yakup Hasan Köyü yakınından geçen iğbek Çayı nedeniyle sulu tarım ve sebzecilik yapılmaktadır. Yakuphasan Köyü’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınan iki adet tarihi çeşme bulunmaktadır. Yine köy meydanındaki tarihi değeri olan köy konakları da görülmeye değerdir. Adının “Yazıcılar” adlı bir obadan alındığı söylenen Yazır Mahallesi’nin kuruluşu, 14 yy dayanmaktadır. Çubuk Ankara Yolu’na bağlantılı olan Yazır Mahallesi Çubuk’a 9 km uzaklıktadır. 1939 yılında yaptırılan Tarihi Toygar Çeşmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından korumaya alınmıştır. Mahallede bulunan ve halen ayakta duran caminin tavan işlemeleri ve süslemeleri dikkat çekiyor
Yazır Mahallesi ve Çeşmesi
Karaman Mahallesi ve Camii
Çubuk’un eski köylerinden biri olan Demirci Köyü, Ankara’ya 62 Km, Çubuk’a 28 Km’dir. 250 yıllık bir geçmişi olan Demirci Köyü’nde 1894 yılından kalma cami ile Horasan erenlerinden birine ait olduğu söylenen eski türbe bulunmaktadır. Türbedeki mezarın üzerinde bulunan geyik boynuzu dikkat çekmektedir. Kentten köye dönüşün yaşandığı Demirci Köyü’nde tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. Fiğ, arpa ve buğday önemli tarım ürünlerindendir.
Karaman Mahallesi Çubuk’a 8 km. uzaklıkta. Çubuk II Barajı’nın kıyısında yer alan mahallede tavan işlemeleri ve süslemeleri ile dikkat çeken bir tarihi cami bulunuyor. Vakışar Genel Müdürlügü tarafından restorasyonu yapılan Karaman Camii’nin bir kaya üzerine kurulmuş olmasıdikkat çekiyor. Karaman Mahallesi’nde hayvancılık ve tarım en önemli geçim kaynağı olarak biliniyor.
Mahmutoğlan Köyü
Mahmutoğlan Köyü, 1402 tarihinde yapılan Ankara Savaşı’ndan sonra kurulmuştur